
"Doğum ve ölüm olağanüstü tecrübelerdir. Yasam ise gelip geçici bir zevktir.”Climax doğum ve ölüm arasında geçen bir hayatın metaforunu bu sözlerle başlatıyor.Bu metaforik süreçte ayrıca Cennet, ve tanrıyı da karakterler üzerinden göstermeyi ihmal etmiyor. Nitekim cehennem için bir tanrıya ihtiyaç vardır. "
Climax, 1996 Fransa’sındaki bir grup dansçının cehenneme dönüşen gecesini izletiyor.Gaspar Noe bir televizyon ekranından bize aktarılan oyuncu seçmeleriyle karakterlerini inşa etmeye başlıyor. O esnada TVnin yanında dizili duran VHS’lerde G. Noe’nin selam çaktığı filmleri görüyoruz.(Suspiria, Possesion’u, ve Endülüs köpeği ilk dikkatimi çekenler oldu). Tüm dizili VHS’lerin ortak noktası, kendi dönemlerinde hatta günümüzde dahi aşırı olarak görülmesi. Söz konusu G. Noe olunca bu durum pek şaşırtıcı değil. Ekrandan izlediğimiz soru cevap videosunda dansçıların her birinin kendi özelliklerine ve başına geleceklere dair ufak noktalar yakalamak mümkün oluyor. Cennete inanmak isteyen Omar’ın içerideki cehennem henüz alevlenirken dışarıdaki beyaz karlar altında donup ölecek olması tesadüf değil elbette. Film mekân bazında konuşursak tek mekandan ibaret. Dışarısı, insana hayatta kalma sansı bırakmayan adeta beyaz ve sonsuz bir düzlem gibi. Ancak içeride yaşanacaklarla oluşacak atmosfer dışarıyı cennet kılmak üzere.
Climax, 1996 Fransa’sındaki bir grup dansçının cehenneme dönüşen gecesini izletiyor.Gaspar Noe bir televizyon ekranından bize aktarılan oyuncu seçmeleriyle karakterlerini inşa etmeye başlıyor. O esnada TVnin yanında dizili duran VHS’lerde G. Noe’nin selam çaktığı filmleri görüyoruz.(Suspiria, Possesion’u, ve Endülüs köpeği ilk dikkatimi çekenler oldu). Tüm dizili VHS’lerin ortak noktası, kendi dönemlerinde hatta günümüzde dahi aşırı olarak görülmesi. Söz konusu G. Noe olunca bu durum pek şaşırtıcı değil. Ekrandan izlediğimiz soru cevap videosunda dansçıların her birinin kendi özelliklerine ve başına geleceklere dair ufak noktalar yakalamak mümkün oluyor. Cennete inanmak isteyen Omar’ın içerideki cehennem henüz alevlenirken dışarıdaki beyaz karlar altında donup ölecek olması tesadüf değil elbette. Film mekân bazında konuşursak tek mekandan ibaret. Dışarısı, insana hayatta kalma sansı bırakmayan adeta beyaz ve sonsuz bir düzlem gibi. Ancak içeride yaşanacaklarla oluşacak atmosfer dışarıyı cennet kılmak üzere.
15 dakikalık muhteşem bir dans kareografisiyle hipnotik dünyaya ilk adımı atıyoruz. Ardından karakterlerin ani cutlarla kesilen diyaloglarını görüyoruz. Filmde bir de Tito adında ufak bir çocuk var ki, onu ilk gördüğümde başına gelebileceklerden endişelenmedim değil ancak filmin fiziksel şiddeti önceki Noe filmlerine kıyasla daha düşük. Tabi Noe tek mekâna kıstırdığı izleyiciyi yine estetik ve boğucu ışıklar, hareketli kamera ve alt üst edilen açılarla sıkıntıdan sıkıntıya sokmaktan vazgeçmiyor. Olayları izlerken adeta kameraya dönüşüyorsunuz. Aslında cehennemdeki tek ayık kişi sizken, dutch açılar alt üst hale gelen kamera hareketlerinden ve duraksız 360 derece dönüşlerin ardından bad trip’e kısmen ortak oluyorsunuz.
Kaoreografilerde dansçıların ahenk yakalamış hareketlerini bir bütün gibi izliyoruz. Hepsi farklı zamanlarda solo danslarını sergiliyor yer yer diğerleri ani yükselişlerine basamak oluyor ancak sangriaya karışan lsd vücutlara da geçince çok renkli yapı kaosa zemin hazırlıyor. LSD etkisiyle ırkçılık gün yüzeyine çıkıyor. Irkcılıgın uzantısı olarak da Nietzsche’nin öne sürdüğü güç istenci ve aşırı tahakküm kurma arzusu ortaya çıkıyor. Güç istenci için Nietzsche şu sözleri söylemiş;"Nerede canlı gördümse ben, orada kudret idaresi gördüm; uşağın iradesinde bile efendi olma iradesi gördüm. daha güçlüye kendi iradesi kandırır zayıfı hizmet etmeye, daha zayıflara efendilik etmek istediğinden bu irade: tek hazdır bu onun vazgeçmek istemeyeceği. ve küçük nasıl baş eğerse büyüğe, en küçüğün tepesinde keyif sürebilip hükmedebilsin diye, en küçük de öyle baş eğer ve tehlikeye hayatını kudret uğruna." Hepimize tanıdık gelmiş olmalı. Climax’e dönecek olursak ahenkten cehenneme yol alınırken oradaki kısmi otorite olarak karşımıza çıkan Daddy(baba) karakteri bir tanrı metaforu olarak tüm yardım çağrılarına kayıtsız kalıyor. Karnında bir bebek olduğuna kimseyi inandıramayıp linç edilen karakter ise direkt olarak bir Meryem ana gibi aktarılıyor. Daddy (tanrı ) Filmin son kısımlarında da tüm arzuları kayıtsız kalan gay çocuğu şevkatle sevmesi de metaforun diğer bir uzantısı olarak izleyiciye sunuluyor.Dans temelli bir Gaspar Noe filmi fikrini duyduğumda dans yönü tamamen raydan çıkmışlıkla eşdeğer bir şeyler izleyeceğiz diye düşünürken, enfes kareografiler üzerinden karakterlerini ve cehennemini başarılı şekilde inşa ettiğini keyifle izledim. Özellikle cehennemin climax noktasında ufaklık Tito’nun bozduğu sigorta yüzünden tamamen kırmızıya dönen ışıklar,tamamen ters ve durmak bilmeyen kamera ve tüm eklemlerinin sınırlarını zorlayan dansçının LSD ardından kemiklerini kıra kıra dans ettiği anlar gerçekten dansla yaratılan bu cehennemın zırvesiydi. Bence Climax’i izleyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder