16 Aralık 2018 Pazar

Japonya’nın İntihar Tarihi, Beşir Fuad ve Werther Etkisi



(Öncelikle yazıyı yazarken loop'a aldığım şarkıyı buraya bırakıyorum ) 




Japonya’nın İntihar Tarihi, Beşir Fuad ve Werther Etkisi



Fuji denildiğinde aklımıza ilk gelen yerkürenin en yüksek dağı ya da fotoğraf makinası markası. Fakat bu kelime, 2000’lerden itibaren hafızamızda farklı bir şekilde yer etmeye başlıyor. Fuji farklı dinlere mensup Japonlar için kutsal sayılan ve artık aktif olmayan bir yanardağ.Japonya’nın en büyük dağı olarak anılmasının yanında artık insanların aklına intiharla birlikte gelmeye başlayan bir nokta. Çünkü 3.776 m uzunluğundaki dağın eteklerinde yer alan bir bölge intihar etmek isteyen Japonların son durağı halini almış vaziyette

Çalışmanın bir tür onur meselesine geldiği ve uzun saatlere yayıldığı ülkede bireyin üzerindeki baskı çok yoğun bir halde. Bu konuda Japonya’ya da giden gezgin dostum Gökhan’ınhttp://www.yoldaki.com/japonyada-yasam/ yazısında ülke insanının üzerindeki toplumsal baskıları okuyabilirsiniz. Yalızlık ve depresyonun yoğun olduğu Japonya’da insanların bu ormana gelerek intihar ettiklerine sık sık rastlanıyor. Fransız Sosyolog Emile Durkheim’ın ortaya koyduğu gibi kentleşen toplumun mekanik ilişkiler içerisindeki özne (yalnızlaşmış birey) aslında intihara daha da yakın duruyor. Zaten vakalara bakıldığında arkalarında bıraktıkları yalnızca topluma seslenen sitemkâr mesajlar ve her biri metafor denilebilecek objeler oluyor. Günümüzde her yıl 100’e yakın insanın bu bölgede hayatını sonlandırdığı söylense de, oldukça sık bir bitki örtüsüne sahip orman henüz tespit edilmemiş vakaları da geçici bir süre kamufle ediyor. Niteklim Bulunan birçok ceset de iskeletten ibaret kalmış halde intihar jandarmalarının kayıtlarına geçiyor. Japonya intihar vakalarının artışından endişe ettiğinden intihar rakamlarını açıklamıyor. Bu belki tartışılır gözükse de bir yönüyle iyi bir tutum. Kapitalizmin öğütlediklerini elde eden bireylerin arkalarında aile ve hatrı sayılır sosyal konumlarını bırakarak hayatına son vermesi, zaman zaman toplumdaki intihar vakalarını arttırabiliyor. Özellikle sosyal medya da bu durumu tırmandıran önemli bir etken olarak karşımıza çıkıyor.Kendi coğrafyamızın geçmişini, intihar bağlamında irdelersek, Tanzimat döneminin önemli edebiyat ve gazetecilik insanı Beşir Fuad’ın sıra dışı öyküsü de intihar ve toplum ilişkisini gözler önüne seriyor.


Bileklerini Kesip İntiharı Gözlemleyen Beşir Fuad



Türk edebiyatının ilk denemecisi, ilk biyograficisi olarak anılmasının yanısıra önemli batılı eserleri Osmanlıca ’ya çeviren, pozitivist ve materyalist düşünceye sahip bir edebiyatçıdır. Ancak o da maalesef yalnızca intiharı ile anılmaktadır. Oysa intihar bu felsefe insanı için yalnızca araçsallaşan bir eylemdir. Beşir Fuad kendi aldığı karar doğrultusunda bir odaya kapanıp bileklerini kesmiştir. O esnada ise bir kağıtla ve kalemini hazırda bulundurmuş ve ölüm sürecini gözlemleyerek yazıya aktarmaya çalışmıştır. Dönemin kısıtlı sayıdaki gazetelerinde yer alan sarsıcı olay, Osmanlı’daki intihar vakalarını kitlesel boyuta getirmiştir. “o zamanlardaki çok kısıtlı kitle haberleşme kanallarına ve bilgi akışı erişimine rağmen Beşir Fuad'ın 5 şubat 1887'deki intiharının yaklaşık bir ay sonrasında bir salgın hâline gelmiş olan kopya intiharları önlemek amacıyla bütün gazetelerin intihar haberleri vermesi yasaklanmış ve bu yasak altı ay kadar yürürlükte kalmıştır."güven güzeldere, "hayatla ölüm arasında..." (psikeart, 37),
Beşir Fuad’ı merak edenler, yakın arkadaşı Ahmet Mithat Efendi’nin onun hakkında kaleme aldığı “Beşir Fuat” adlı kitabı okuyabilirler. Ancak unutmadan belirteyim kitaptaki eski kelimeler için her sayfanın sonunda ufak bir sözlük kısmı var. Anlayacağınız milenyum çocukları için hızlı okunacak bir kitap değil.



Osmanlı’daki İntihar Salgını ve Werther Etkisi


Osmanlı’da kitleselleşen intihar vakaları Werther Etkisi’yle gerçekleşmiştir.Goethe’nin yazdığı Werther’in Acıları, Almanya’da intihar oranlarında sıçramaya yol açmıştır.2000’li yıllarda Murat Kekilli’nin “Bu akşam ölürüm” şarkısı da hiç beklenmedik şekilde intiharlara sebep vermiştir. O yıllarda biz bu şarkıyı tiye alıp eğlenirken intihar vakalarının bu şarkı doğrultusunda artması tuhaf ve alışılmadık bir durum olarak ortak hafızamızda yer almıştır. O dönemlerde konumlandırılamayan intiharların asıl sebebi tıpkı Osmanlı zamanında da olduğu gibi werther etkisidir. Bu da bize intihar denen belki de en bireysel karar ve eylemin, ironik şekilde toplumsal bir uzantı olduğunu gösterir. Bazı edebi eserlerde ölümün rasyonel bir tercih olarak ele alınması, kimi eserlerde ise kutsanması Werther Etkisi’ni devreye sokan yegane faktörler olmuştur. Nitekim Aokigahara ormanının yaşam sonlandırmak için bir tür merkez haline gelmesi de Seicho Matsumoto isimli yazarın 1960 yılında yazmış olduğu “Black Sea of Trees” adlı romanında 2 sevgilinin intihar yeri olarak seçmesi ardından  gerçekleşmiştir. Ayrıca  Wataru Tsurumui isimli bir yazarın The Complete Manual of Suicide ( İntihar el kitabı ) adlı metini de intihara meyilli olanlar için bu olguyu rasyonelleştirmiş ve itici bir güç halini almıştır. Ormanda intihar etmek için bulunacak insanları önleme adına alınan önlemlerden bir diğeri de uyarı levhalarıdır. Bu levhalar hayatın yaşamaya değer olduğunu anlatır. Ölümü bir çözüm olarak görülmesinin yanlışlığını izah eder. Japonya devleti bölgede bir intihar devriyesi de kurmuştur. Hatta bununla ilgili bir vice belgeseli de mevcut.



İzlediğiniz takdirde göreceksiniz ki,belgeseldeki görevlinin intihara karşı olarak, intihar olgusunu rasyonel şekilde tartışmaya açması da dikkat çekici. Aslına bakarsak Japonları intihara iten toplumsal psikolojik sebeplerle birlikte tarihlerinde şekil değiştirerek var olmuş ve genlerine işlemiş bir olgu. Tıpkı samurayların kadınları açık ve uzun saçlı olduklarında hor görmesinin yüzyıllar sonra Japon korku sinemasında kötülerin uzun ve pis saçlara sahip kadınlar olmasını gizlice tetiklemesi gibi. Harakiri ve Kamikaze de Japonlar için intiharın tarihsel süreçlerinden yalnızca ikisidir.

 


Japonların İntihar Tarihi





 

    Harakiri, Japonca’da karın ve deşmek kelimelerinden oluşan bir sözcüktür. Yaklaşık 1000 yıllık bir geçmişe sahip olan ve Japon toplumunca kutsallaştılmış, onurlu bir harekettir. Feodal Japonya’nın onura önem veren samuraylarınca, yenilgi alındığında yapılması gereken bir harekettir.Harakiri fiilen günümüze kadar ulaşmıştır. Her yıl devlet adamlarının kabahatları ardından harakiri yaptığı haberler karşımıza çıkmaktadır. Konuyla ilgili Seppuku / Harakiri (1962)" filmini izleyebilirsiniz. Harakiri gibi intiharı ve ölümü bir tür onur hareketi haline getiren ve normalleştiren diğer gelenek ise ikinci dünya savaşında, atom bombası atılana kadar damga vuran Kamikazedir.Kamikaze , tanrısal rüzgar anlamına gelen bir sözcüktür.Aslında kelimenin ilk kullanımı 13.yüzyıldaki Moğol istilasını ifade etmektedir.Cengiz Han’ın torunu Kubilay Japonya’ya Okyanus sularına dirençsiz gemilerle sefere çıktığında meydana gelen fırtına, tanrının rüzgarı tabirinin ilk çıkış noktası olmuştur. Kamikazenin ikinci bir anlam kazanması ise ikinci dünya savaşına rastlamıştır.Amerika’lıların üsleri Japon uçaklarının menzili dışında özellikle konumlandırılmıştır. Böylelikle devasa Japon Savaş filosunun saldırı yapmayacağı varsayılmıştır. Ancak Japon kültüründe esir düşmek ya da mağlubiyetle dönmek samuraylardan bu yana onur kırıcı bir davranış olarak kültürlerinde yerleşik bir hal almıştır.13 Ekim 1944’te yapılan ilk kamikaze saldırısı ardından Japon ordusunda kamikaze timi kurulmuştur.




  



    Kamikaze karşısında Amerika ilk etapta afallamıştır. Uçakları yok etmek tek çözüm olacağından Amerika ana üssü bombalama kararı almış, bu operasyon için özel uçaklar üretilmiş ve ada bu ağır bombardıman uçaklarıyla bombalanmıştır. Japonya teslim olmak zorunda kaldığında ise kamikaze operasyonlarının kumandanı ölen pilotların ailelerinden af dilemiş ve harakiri yaparak hayatını sonlandırmıştır. Harakirinin son hamlesini yapmayarak can çekişmesine yol açmış ve bu da tıpkı intihar kararı gibi bilinçli bir şekilde gerçekleşmiştir. Kamikaze ve harakiri ikinci dünya savaşı sırasında ve sonrasında tarihte hiç olmadığı kadar görülmüştür. Kara kuvvetleri de yenilgiler ardından hayatlarına son vermişler ve çok az sayıda canlı Japon rehineye rastlandığı tarih kayıtlarına geçmiştir. Kamikaze dünya savaşının genelinde çok ta başarılı olmasa da düşman gemileri başta olmak üzere çoğu türden birimlere ölümcül zararlar vermiştir. Tam bilinmemekle birlikte 4bine yakın kamikaze saldırısı olduğu söylenmektedir. Bu saldırılarda yer alan pilotlara dair bir ilginç nokta ise naif insanlar olmalarıdır. Kamikaze pilotları kendilerini şiirsel bir şekilde kiraz çiçeğine benzetirken bir diğer pilot tam çarpışma anında, kamikaze pilotlarının göreceği şeyin annelerinin suratı olduğunu söylemiştir. Sonuç olarak atom bombası ardından Godzilla filmleri yapan, samuray kültürünü özellikle 200lerin başlarına dek korku filmlerinde katarsis olarak sunan Japonların tarihinde intihar da hep olmuş ve ikinci dünya savaşı sırasında ilk kez kitlesel hale gelmiştir. Dolayısıyla tarihsel ve kültürel anlamda yoğun şekilde intiharla içiçe olmuş, kendini öldürmenin tanığı haline gelmiş toplumun, artan modernizm ve değişen toplumsal ilişkilerle tekrar intiharların çokça duyulduğu bir dönemin içerisinde olması da kaçınılmazdır.



 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder