(Öncelikle yazıyı yazarken loop'a aldığım şarkıyı buraya bırakıyorum )
Japonya’nın İntihar Tarihi, Beşir Fuad ve Werther Etkisi
Fuji denildiğinde aklımıza ilk gelen yerkürenin
en yüksek dağı ya da fotoğraf makinası markası. Fakat bu kelime, 2000’lerden
itibaren hafızamızda farklı bir şekilde yer etmeye başlıyor. Fuji farklı
dinlere mensup Japonlar için kutsal sayılan ve artık aktif olmayan bir
yanardağ.Japonya’nın en büyük dağı olarak anılmasının yanında artık insanların
aklına intiharla birlikte gelmeye başlayan bir nokta. Çünkü 3.776 m
uzunluğundaki dağın eteklerinde yer alan bir bölge intihar etmek isteyen Japonların
son durağı halini almış vaziyette
Çalışmanın
bir tür onur meselesine geldiği ve uzun saatlere yayıldığı ülkede bireyin
üzerindeki baskı çok yoğun bir halde. Bu konuda Japonya’ya da giden gezgin dostum
Gökhan’ınhttp://www.yoldaki.com/japonyada-yasam/ yazısında ülke insanının üzerindeki toplumsal
baskıları okuyabilirsiniz. Yalızlık ve depresyonun yoğun olduğu Japonya’da
insanların bu ormana gelerek intihar ettiklerine sık sık rastlanıyor. Fransız
Sosyolog Emile Durkheim’ın ortaya koyduğu gibi kentleşen toplumun mekanik
ilişkiler içerisindeki özne (yalnızlaşmış birey) aslında intihara daha da yakın
duruyor. Zaten vakalara bakıldığında arkalarında bıraktıkları yalnızca topluma
seslenen sitemkâr mesajlar ve her biri metafor denilebilecek objeler oluyor.
Günümüzde her yıl 100’e yakın insanın bu bölgede hayatını sonlandırdığı
söylense de, oldukça sık bir bitki örtüsüne sahip orman henüz tespit edilmemiş
vakaları da geçici bir süre kamufle ediyor. Niteklim Bulunan birçok ceset de iskeletten
ibaret kalmış halde intihar jandarmalarının kayıtlarına geçiyor. Japonya
intihar vakalarının artışından endişe ettiğinden intihar rakamlarını
açıklamıyor. Bu belki tartışılır gözükse de bir yönüyle iyi bir tutum.
Kapitalizmin öğütlediklerini elde eden bireylerin arkalarında aile ve hatrı
sayılır sosyal konumlarını bırakarak hayatına son vermesi, zaman zaman
toplumdaki intihar vakalarını arttırabiliyor. Özellikle sosyal medya da bu
durumu tırmandıran önemli bir etken olarak karşımıza çıkıyor.Kendi coğrafyamızın
geçmişini, intihar bağlamında irdelersek, Tanzimat döneminin önemli edebiyat ve
gazetecilik insanı Beşir Fuad’ın sıra dışı öyküsü de intihar ve toplum
ilişkisini gözler önüne seriyor.
Bileklerini Kesip İntiharı Gözlemleyen Beşir Fuad
Türk
edebiyatının ilk denemecisi, ilk biyograficisi olarak anılmasının yanısıra
önemli batılı eserleri Osmanlıca ’ya çeviren, pozitivist ve materyalist düşünceye
sahip bir edebiyatçıdır. Ancak o da maalesef yalnızca intiharı ile
anılmaktadır. Oysa intihar bu felsefe insanı için yalnızca araçsallaşan bir
eylemdir. Beşir Fuad kendi aldığı karar doğrultusunda bir odaya kapanıp bileklerini
kesmiştir. O esnada ise bir kağıtla ve kalemini hazırda bulundurmuş ve ölüm
sürecini gözlemleyerek yazıya aktarmaya çalışmıştır. Dönemin kısıtlı sayıdaki gazetelerinde
yer alan sarsıcı olay, Osmanlı’daki intihar vakalarını kitlesel boyuta
getirmiştir. “o zamanlardaki çok kısıtlı kitle haberleşme kanallarına ve bilgi
akışı erişimine rağmen Beşir Fuad'ın 5 şubat 1887'deki intiharının yaklaşık bir
ay sonrasında bir salgın hâline gelmiş olan kopya intiharları önlemek amacıyla
bütün gazetelerin intihar haberleri vermesi yasaklanmış ve bu yasak altı ay
kadar yürürlükte kalmıştır."güven
güzeldere, "hayatla ölüm arasında..." (psikeart, 37),
Beşir Fuad’ı merak edenler,
yakın arkadaşı Ahmet Mithat Efendi’nin onun hakkında kaleme aldığı “Beşir Fuat”
adlı kitabı okuyabilirler. Ancak unutmadan belirteyim kitaptaki eski kelimeler
için her sayfanın sonunda ufak bir sözlük kısmı var. Anlayacağınız milenyum
çocukları için hızlı okunacak bir kitap değil.
Osmanlı’daki İntihar Salgını ve Werther Etkisi
Osmanlı’da kitleselleşen
intihar vakaları Werther Etkisi’yle gerçekleşmiştir.Goethe’nin yazdığı
Werther’in Acıları, Almanya’da intihar oranlarında sıçramaya yol açmıştır.2000’li
yıllarda Murat Kekilli’nin “Bu akşam ölürüm” şarkısı da hiç beklenmedik şekilde
intiharlara sebep vermiştir. O yıllarda biz bu şarkıyı tiye alıp eğlenirken
intihar vakalarının bu şarkı doğrultusunda artması tuhaf ve alışılmadık bir durum
olarak ortak hafızamızda yer almıştır. O dönemlerde konumlandırılamayan
intiharların asıl sebebi tıpkı Osmanlı zamanında da olduğu gibi werther etkisidir.
Bu da bize intihar denen belki de en bireysel karar ve eylemin, ironik şekilde
toplumsal bir uzantı olduğunu gösterir. Bazı edebi eserlerde ölümün rasyonel
bir tercih olarak ele alınması, kimi eserlerde ise kutsanması Werther Etkisi’ni
devreye sokan yegane faktörler olmuştur. Nitekim Aokigahara ormanının yaşam
sonlandırmak için bir tür merkez haline gelmesi de Seicho Matsumoto isimli
yazarın 1960 yılında yazmış olduğu “Black Sea of Trees” adlı
romanında 2 sevgilinin intihar yeri olarak seçmesi ardından gerçekleşmiştir. Ayrıca Wataru Tsurumui isimli bir yazarın The
Complete Manual of Suicide ( İntihar el kitabı ) adlı metini de intihara
meyilli olanlar için bu olguyu rasyonelleştirmiş ve itici bir güç halini almıştır.
Ormanda intihar etmek için bulunacak insanları önleme adına alınan önlemlerden
bir diğeri de uyarı levhalarıdır. Bu levhalar hayatın yaşamaya değer olduğunu
anlatır. Ölümü bir çözüm olarak görülmesinin yanlışlığını izah eder. Japonya
devleti bölgede bir intihar devriyesi de kurmuştur. Hatta bununla ilgili bir
vice belgeseli de mevcut.
İzlediğiniz takdirde
göreceksiniz ki,belgeseldeki görevlinin intihara karşı olarak, intihar olgusunu
rasyonel şekilde tartışmaya açması da dikkat çekici. Aslına bakarsak Japonları
intihara iten toplumsal psikolojik sebeplerle birlikte tarihlerinde şekil
değiştirerek var olmuş ve genlerine işlemiş bir olgu. Tıpkı samurayların
kadınları açık ve uzun saçlı olduklarında hor görmesinin yüzyıllar sonra Japon
korku sinemasında kötülerin uzun ve pis saçlara sahip kadınlar olmasını gizlice
tetiklemesi gibi. Harakiri ve Kamikaze de Japonlar için intiharın tarihsel
süreçlerinden yalnızca ikisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder