Toplumsal Gerçekçilik / Sinema
Aristo'nun "mimesis" (doğa ve insan davranışının sanatta taklide dayanan temsili) kavramı sinemasal gerçekliğin de temel çıkış noktasını oluşturur.(GÖK, 2007) İnsan -bilinçli olmadan- yaşadığı hayatın ürünüdür. Etrafındaki her etken, özneyi oluşturur ve özne oluştuğu etkenlerin toplamını sanat aracılığı ile dışa vurur. Bunun doğrultusunda her sanat dalında farklı ülkelerin farklı konulara daha fazla dikkat çekmek istemesi görülür. Bu yüzden sinemada akımlar ülkelere göre değişiklik göstermiştir. Bunu akımların isimlerini bakarak dahi kavrayabiliriz.
- Dışa Vurumcu Alman Sineması
- Fransız Şairane Gerçekçiliği
- İtalyan Yeni Gerçekliği
- Fransız Yeni Dalgası vs.
Fakat bu akımlar kendi içlerinde ortak konulara sahip olabilirler. Sonuçta farklı dilleri konuşarak aynı mesajları vermek mümkündür. Sinemanın da bir dil olduğunu varsayarsak aynı amaçla çekilmiş filmlere rastlamamız olağandır. Ama bu benzerlik içeriği boş, biçimi dolu olan filmlerin birbirine benzemesine de zemin hazırlar. Öyle ya da böyle dünya üzerindeki her yer birbirine benzemeye başlamıştır. Hollywoodvari filmlerin çoğalması ve rağbetin bu yönde artmasını da örnek gösterebiliriz.
Toplumsal Gerçekçilik amacı güden filmler, toplumlarının gerçek yüzünü –kendi gördükleri- kitlelere izleterek göstermek amacındadır. Eisenstein’a göre seyirci, her zaman yeniden yaratılan dünyanın bilincinde olmalı, seyrettiği görüntünün hazzına kendisini kaptırıp gitmektense, çerçevelenmiş bir kutudan sanatçının yarattığı, onu sürekli kışkırtan bir yapıtla alışverişe girmeliydi. (KÖKSAL, 2006) Filmler gerçekçi bir çizgide gittiklerinde asıl istenilen, izleyen kitlenin filmdeki anlamı yakalamasıdır. Bazı filmler alt mesajlarla bunu gerçekleştirirken bazıları doğrudan bir anlatımla bunu izleyiciye aktarmak ister. Eisenstein Potemkin Zırhlısında mesajı doğrudan vermeği tercih etmiştir. Hitlerin propaganda amacıyla, zorla çektirttiği filmlerin de arasında olan propaganda filmleri de ideolojilerini doğrudan aktarmıştır. 1935 yılında Almanya’da çekilmiş olan İradenin Zaferi filminin, açıkça güdümleme yapmakta olduğunu bilmekteyiz. Ancak her doğrudan aktarım yapan film propaganda amacı gütmeyebilir. Bir ideolojiye karşı durarak karşıt fikrin yanlışlarını göstermek de asıl amaç olabilir. Örneğin; 1969 yapımı Ölümsüz (Z / Costa Gavras) filmi ve 1997 yapımı Hayat Güzeldir (Life is Beautiful / Roberto Benigni) filmleri. Alt mesajlar yardımıyla kitlelerin görmediğini veya göz ardı ettiğini düşündükleri konuları aktaran filmler de vardır. Türk sineramasında bu filmlere rastlanmaktadır. Örnek olarak; 1985 yapımı Yılanların Öcü (Şerif Gören) ve 1978 yapımı Kibar Feyzo (Atıf Yılmaz) filmleri verilebilir.
Toplumsal Gerçekçiler belki de surata atılan bir tokat işlevi görmek isterler. Sanatçılar, gerçeklerle yüzleştirmek istedikleri kitleler olduğunu bildikleri için kendi hayatlarında gözlemledikleri olayları sinemalarına yansıtırlar.