Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru
 |
Soldaki, çete üyesi Ludwig Gotten.
|
Film,
gözlem yapan kameralı bir adamın, bulunduğu vapura başka bir vapurdan gelen
adamı takip etmesiyle başlar. Takip ettiği kişiyi tüm gün izler. Aynı zamanda
kamerası ile kayıt tutar. Takip ettiği adamın adı Ludwig Gotten’dir. Almanya’da
1970’lerdeki Baader-Meinhof çetesinin bir üyesi olduğunu düşündükleri kişinin
peşine polisin adamı olan Arap görünümde biri takılır. Ludwig’in gittiği
festival kutlamasında tanıştığı kızlar, Ludwig ve Arap adam ile arkadaşlık
kurar. Onları “Rahibe” lakabını taktıkları kuzenleri Katharina Blum’un da
bulunduğu bir partiye götürürler. Katharina ve Ludwig birbiri ile dans eder ve
birbirlerinden hoşlanırlar. Bu durumu gören polisin adamı, onları aynı örgüte
mensup sanır ve üzerinde bulunan mikrofon ile bunları teşkilata bildirir. Daha
sonra Katharina Ludwig ile bir gece geçirir. Katharina’nın eve Ludwig ile
birlikte girdiğine dair video kaydına sahip olan polisler, sabah Katharina’nın
dairesine baskın düzenlerler. Katharina evde tek başınadır. Üzerinde sadece
bornozu vardır. Polis Katharina’yı aşağılamak için argo bir sözcükle birlikte
olup olmadıklarını sorar. Katharina’nın gülümseyerek: “Ben o sözcüğü kullanmazdım.” demesi polisi sinirlendirir. Kadının
bu kadar açık sözlü olması bir erkeği kızdırmıştır. Polisler tüm gece evi
gözetlediklerinden dolayı Ludwig’i, Katharina’nın sakladığına eminlerdir. Bir
başka polisin Katharina’nın üzerinde sadece bornoz olduğu için onu aşağılayarak
ve yarı çıplak şekilde kendisini sergilememesi gerektiğini söylemesi ise kadın
giyimine belli kurallar koyan erkeğin ufak bir temsilini içerir. Oysa Katharina
evindedir. Bu yüzden “Kendimi
sergilemiyorum, evimdeyim.” der. Polis ile anlaşmazlık gösteren sert ve
alaycı cümleler kurmak zorunda bırakılır. Polisler Katharina’nın kitaplığındaki
bir polisiye romanın içinde not bulur. “Ben
kötü, vicdansız, ateist bir adamım. Ama para saygındır, ona sahip olan da.
Paranın ilahi gücü, insanoğlunun yabancılaşmış, yabancılaşan ve yabancılaştıran
özünde bulunur. İnsanoğlunun yabancılaşmış mülkiyetidir.” yazan not
polislerin hiç hoşuna gitmez. Bunu kaçan Ludwig’in yazdığını düşünürler ve notu
yazanın mutlaka suçlu biri olması gerektiğini söylerler. Katharina şaşırır ve
bu yazanların Karl Marx’ın sözleri olduğunu söyler. Burada Katharina’nın
görüşünün Marksist olabileceğinin vurgulanmasını ilk defa görürüz. Daha sonra
Katharina binasından dışarı çıkarılır. Bu sırada basın da oradadır. Katharina
yüzünü gizlemek ister ama polisler zorla –saçından tutarak- yüzünü açık
tutarlar ve ifşa ederler. Polis: “Basının
görevini yerine getirmesine izin verilmelidir.” der. Yani devlet-medya
arasındaki bağ kuvvetlidir ve devlet ideolojisine karşıt olduğu düşünülen
herhangi birinin basın tarafından açık edilmesi desteklenir, hatta basına
yardım edilir. Ayrıca elinde Katharina hakkında terörist olduğunu kanıtlayan
bir belge olmamasına rağmen savcı, basın için şu cümleleri kurar: “İnsan yaşamına saygı göstermeyen,
soğukkanlılıkla hareket eden birkaç teröristle uğraşıyoruz.” Aslında insan
yaşamına saygı göstermeyenler onlardır. Yüzünü göstermek istemeyen bir kadını
saçlarından tutarak kameralara göstermek son derece çizgiyi aştıkları
hareketlerden biridir.
 |
Katharina Blum, sorguya çekiliyor. |
İlk
sorgusunun ardından yemek yemeyi de reddeden Katharina, kendi isteği ile
hücreye götürülür. Bu sırada olayın peşine düşmüş bir gazeteci vardır. Tötges,
bu olayı Katharina’nın geçmişini irdeleyerek aydınlatmaya çalışır. Ama olayı aydınlatmak
yerine bir kadının hayatını karartır. Yalan yanlış haberler ve değiştirilmiş
röportaj cümleleri ile saf ve temiz olan Katharina’yı halkın gözünde iğrenç bir
vatan hainine dönüştürür. Konuştuğu her insan Katharina hakkında olumlu
cümleler kurar. Tötges ise tüm bu olumlu sıfatları olumsuz olarak çevirir. Tek
yapmak istediği sarsıcı bir olay yaratmak ve bu olayı büyüterek karakteri
toplumun gözünde kötüleyerek geliştirmektir. Daha çok okunmak ve daha zengin
olmak için yaptığı yalan haberlerden sadece biridir bu. O sırada yanındaki foto muhabir ise onun ve
görüştüğü kişilerin her anını belgelemektedir. Gazeteciliğin sınırlarını aştığı
ve hayatlara müdahale ettiği görülmektedir. Bu belgelediklerini ise delil
olabilmesi açısından polisle paylaşmaktadırlar. İlk olarak Katharina’nın
annesini arar. Annesi, kocası savaşta ölen ve oğlu hapiste olan bir kadındır.
Hastanede yatıyordur. Daha sonra Katharina’nın gittiği kiliseye, hizmetçilik
yaptığı sırada onu tanıyan kişilere ve eski kocasına ulaşır. Katharina’nın ahlaklı
biri olduğu görülse de haberlerde tam tersi yazar. Hatta görüşülen kişilerden
eski kocası olan kişinin sözlerine ideolojik yerleştirmeler yapılır. Yandaş
medyanın kendi çıkarlarına göre haberleri şekillendirebildiği vurgulanır. Bu
nedenle daha sonra Katharina –tıpkı filmin uyarlandığı kitabın yazarı Heinrich
Böll gibi- nefret içerikli postalar ve telefonlar alır. Gazeteciler
topladıkları tüm bilgileri polis teşkilatına ulaştırırlar.
 |
Gazeteci Tötges, Polise bilgi aktarıyor. |
Katharina’yı
kırmızı kapıları olan beyaz bir odada bekletirler. Katharina bir kapıyı
açtığında içeride kılık değiştiren insanlar görür. Gizli polisler hazırlık
yapıyordur. Daha sonra Katharina ikinci kez sorguya alınır. İki yıldır
ziyaretine gelen bir erkek olduğunu bulurlar. Daha doğrusu bunu Tötges’ten
öğrenirler. Onu bu defa ahlak konusunda yargılamaya çalışırlar. Savcı, Blum’un
evinde buldukları 8-10 bin mark değerindeki yüzüğü gösterip para sağlamak
amacıyla erkeklerle ilişki kurduğunu ima eder. Katharina tüm bunlardan sonra
sarsılır ve hücresine dönmek ister. Kapalı bir alanda yalnız kalmanın
aşağılanmaktan daha iyi olabileceğini düşünmüştür.
1970’lerde
Almanya’nın kadın haklarına bakışı açısından düşünüldüğünde; Katharina’nın
sorgulandığı konular terör eylemleri merkezli olmaktan çok özel hayatla ilgili
olmaya başlamıştır. Bu konuların değişimi, kadınlar üzerinde baskı kurmaya
çalışan erkek egemen toplumu görebilmek açısından önemlidir. Yönetmenlerden
birinin de Batı Berlin film oluşumunda yer alan Margarethe von Trotta olduğunu
hatırlamakta fayda var. Bir kadın yönetmen bakış açısının filmde etkisini
sürdürdüğü söylenebilir. Katharina’nın karakolda kalmasından ziyade evine
gönderilmesi uygun görülür. Telefonları dinlenir ve takip edilir.
Katharina eve gittiğinde ilk işi duş alarak
tüm bu kötülüklerden arınmak olmuştur. Devletin ve medyanın elbirliği ile
lekelemeye çalıştıkları yüzüne, uzun uzun su tutar. Önce evini toplamaya çalışır. İşlerin
düzeleceğine dair umutları vardır. İlerleyen sahnelerde ise haksızca hayatının
her detayına inen polis onu çileden çıkarır. Şimdi düzenlemeye uğraştığı
–polisin baskın ve arama sırasında mahvettiği- evini ileride kendi elleriyle
dağıtacaktır. Polis ve medyanın istediklerinde bir hayatı ne kadar
çökertebileceklerini ve bireyin umutlarını tükendirebileceklerini anlamaktayız.
Katharina
bir gün kiliseye gider. Orada iki yıldır onu ziyaret eden kişi yani sevgilisi
vardır. Sevgilisi Alois film boyunca Katharina ile olan ilişkisini gizlemeye
çalışır. Alois’in kimliğini gizleme nedeni üniversite profesörü, parti
sorumlusu ve evli olmasıdır. Adam başta duygusal bir konuşma yapar ama sonra
anahtarları Katharina’dan ister. Başta neyin anahtarı olduğunu anlamadığımız bu
anahtarlar yazlık sayılabilecek bir evin anahtarlarıdır. Katharina geçmişte
sevgilisinin zorlamasıyla kabul ettiği anahtarları vermez ve gider. Bu sırada olanları yüzlerini gazete ile
kapatmış polisler izlemektedir. Bu, medyanın arkasına sığınarak ideolojilerini
halka ileten polislerin veya devlet organlarının sembolüdür.
 |
Tötges, Katharina'nın annesini sorguluyor. |
Bunlar olurken Tötges, Katharina’nın annesini
yoğun bakımda olmasına rağmen içeri sızarak soru yağmuruna tutar. Kadın sadece:
“Neden?” diye sorar. Tötges ısrar
ettikçe kadının neden diye sorması, “Neden bu kadar gaddarca yalan
söylüyorsunuz?” anlamındadır. Tötges yoğun bakıma girmesi yasak olduğu halde
girmiştir. Kuralları çiğnemiştir ve gazetesindeki yazılarında bunun tam tersi
olarak, kuralcı bir izlenim bırakmaya çalışmıştır. Katharina için
yazdıklarından daha fazlası onun asıl kimliğini oluşturmaktadır. Ama o bir
kurban seçip o kurbanın hakkında iftiralarda bulunarak kendi kimliğini
gizlemektedir.
Tötges,
yine polise bilgi aktarır. Katharina’yı çok iyi tanıyan Else Woltersheim
adındaki kadının evlilik dışı olması ve babasının 1932’de Sovyet Rusya’ya göç
eden bir komünist olması onu gazeteci ve polisler tarafından güvenilmez
kılmıştır. Daha sonra polis ile görüşen Woltersheim, Katharina’yı Zeitung adlı gazetenin psikolojik
olarak çok kötü etkilediğine vurgu yapınca polis, gazete ile ilişkileri
olmadığını söyler. Oysaki gazete ile işbirliği içerisinde hareket eden bir
yapıdadırlar. Ayrıca polislerden bir diğeri, basın özgürlüğünün hafife
alınamayacağını söyler. Basın özgürlüğü adı altında kendi baskı aygıtı olarak
kullandıkları medyayı özgürlük
kelimesi ile savunmaya çalışırlar. Fakat
bu, özgürlükten ziyade onların halk ile bağlantı kurabildikleri bir kitle
iletişim aracını kendi çıkarları doğrultusunda etki altına almalarıdır. Bu
yüzden özgür basın imajı oluşturarak soruşturmalarını detaylandırmak ve karşıt
ideolojilerini çürütmek doğrultusunda gazeteleri savunmak durumunda kalırlar.
Ayrıca bir devletin kendinden bağımsız göstererek kullandığı yayın organları o
devletin iskeletindeki en güçlü kemiklerden biridir. İskeletin yıkılmaması için
o kemik asla kaybedilmek istenmez. Ayakta kalmak ve ideolojisini sürdürmek için
çoğunluğun baskı altında olduğunu bilmeden hayatını devam ettirmesi gereklidir.
Aslında zihinsel bir baskı altında olan halkın uyanmaması için devlet karşıt
düşünceleri hapsetmek adına soğuk terler döker. Bazı devletlerin ileri giderek
çoğu kitap ve filmi yasaklaması bundan dolayıdır. Bu yasakların ve daha
fazlasının örneğini ise Kuzey Kore devletinin yaptırımlarında görürüz. Sadece
liderin propagandasını yapan TV kanalları ve radyo istasyonları kullanılan
ülkede farklı düşünülmesine yol açacak her türlü eylem yasaktır. Toplumun
zihninin açıkça manipüle edildiği ortadadır. Oysa diğer ülkeler bunu saman
altından su yürütmek deyimini örnek verebileceğim şekilde yapmaktalar.
Filme
dönecek olursak, Else Woltersheim’in annesinin Doğu Almanya’da kendi isteği ile
yaşaması alaycı bir tavırla basın özgürlüğünü dile getiren polis tarafından
söylenir. Woltersheim ise kimsenin politik görüşünü açıklamak zorunda
olmadığını söyler. Ayrıca: “Tam olarak
neyi soruşturuyorsunuz!” der ve polislerin politik baskısını eleştirir.
Katharina Woltersheim sorgudayken, Zeitung’u okur. Sinirlenmiştir ve canı
sıkılmıştır. Sert göründüğü bir fotoğrafı büyük bir şekilde ön sayfaya
basılmıştır. Nereye gideceğini bilemez ve tuvalete gider. Gazeteyi aynanın
önüne koyar, kusar. Bu bir iç boşaltımı anıdır. Okuduğu yalan haberler artık
hayatını etkilemeyi geçerek zihnini de etkilemeye başlamıştır. Kendisine karşı
yapılan haksızlığa tahammül edemez hale gelmek üzeredir. Bu sırada filmin
içerisinde ona hep şefkatle yaklaşmış olan kadın bir polis de oradadır.
Katharina ona: “Devlet insanı bu
paçavraya karşı koruyamıyor mu?” diye sorar. Yani halkının bir parçası
olduğu devleti onu koruması gerekirken hiçbir şey yapmamıştır. Bu da
Katharina’nın eskiden olduğu gibi düzgün bir insan olma amacını silip atmaya
yetecektir. Gazete yüzünden: “Herkesçe
bilinen, tek gecelik ilişki yaşayan ve terör örgütü üyesi ahlaksız bir kadın.”
iftirası üzerine kara bir leke olarak sürülmüştür. Bulunduğu konuma dahi
zorluklarla gelebilmiş orta sınıf biriyken şimdi aşağılanan ve hor görülen biri
olmuştur. Kadın olması ise onun gururunu kırıcı olaylar yaşamasını sıklaştırır.
Erkekler hiç durmadan ahlaksız notlar bırakır ve laf atarlar. Toplum, devlet,
medya… Her şey ona karşıdır.
Polis
sadece şüphe duydukları bir kadın için; aylık gelir gider, yıllık benzin
harcaması tutarı ve arabanın yılda kat ettiği km dâhil olmak üzere pek çok
araştırma yapar. Tüm bu araştırmalar; devletin himayesindeki halkın, büyük bir
kontrol mekanizmasının içerisinde olduğunu belirtmektedir. Katharina tek tek
nerelere gittiğini, aylık gelirinin nereden geldiğini, kimlere ne kadar para
gönderdiğini anlatmak zorundadır. Tüm detayları elde eden polis kadın olarak
karşılarında duran bu vatandaşı küçümsemekten geri kalmaz. 70’lerin kadını hor
gören davranışı sürdürülür. “Kılık
kıyafetine para harcamıyor musun? Dün sabahki gibi (polis baskını sırasında)
yarı çıplak gezmiyorsun her zaman.” diyen polis kadının üzerinde baskı kurmayı
bedeni üzerinden sürdürür. Katharina’nın harcadığı km değeri ile arabayla
yaptığını iddia ettiği km değerleri arasında bir uyuşmazlık çıkar. Polis,
arabasıyla birileri ile (terör grupları) görüştüğünü düşünür. Katharina ise : “Bir sürü kadın tanıyorum, akşamları televizyonlarının
başında tek başlarına sarhoş olan. Bu beni korkutuyor.” der. Ara sıra yalnızken
dışarı çıktığını anlatır. Kısaca; kadınların kimse olmadan da dolaşabileceği ve
bunun kendi tercihleri olabileceğini anlatır. Yani suç işleyebileceğini aklına getiren
polise, kendisinin bir hayatı ve duyguları olduğunu hatırlatmak istemiştir.
Katharina’
ya gelen postalardan birindeki notta: “Stalin’in
başaramadığını, sen de başaramayacaksın.” yazıyordur. Bir diğerinde ise: “Komünist domuzu.” yazar. İşte bu yazanlardan sonra Katharina evini
dağıtır. Burada artık hayata dair umutlarının bittiğini anlarız. Katharina
bundan sonra Ludwig’i arar ve onunla konuşurken polis Ludwig’in yerini tespit
eder. Sadece onu merak etmiştir ve örgüt dâhil hiçbir siyasi sözcük
kullanmamışlardır. Katharina’nın gerçekten örgütle bir bağı yoktur. O sadece
âşık olmuştur. Ama bu aşkın bedelini ağır ödemiştir. Gururu kırılmış, şahsiyeti
ezilmiştir. Hem de bu, bir gazetenin iftiralarıyla yapılmıştır. Katharina,
Ludwig’i eski sevgilisi Alois’in ıssız bir yerde duran yazlık gibi kullanılan
evinde saklıyordur. Anahtarı istenen ev budur.
Bu
sırada Katharina’nın patronu olan Blorna ailesi tatilden döner. Evlerine
gittikleri sırada gazeteciler onları takip etmiştir. Sınırları aşar derecede
yaklaşıp fotoğraflarını çekerler ve giderler.
Dr. Hubert Blorna, Katharina’yı seviyordur. Ama yine de ona hiç
dokunmamıştır ve karısı da bunu bilir. Katharina’nın eski sevgilisi Alois,
Blorna’ların evine gelir. Hubert Blorna, Alois’in avukatıdır. Kimliğinin açık
edilmesinden korkan Alois, Hubert’a Katharina ile Tötges’in görüşeceğini söyler
ve onu durdurmasını ister. Ülkedeki konumunu değil aile içindeki konumunu
düşündüğünü söyler ve: “Özgür bir ülkede
yaşıyoruz!” der. “Özgürlük kelimesinin yanlış anlaşıldığı bir ülkede
yaşıyoruz.” demesini tercih ederdim. Bu sözler sadece bencilce bir korkuyla
söylenmiştir. Alois, isminin bu çete ile
yazılırsa itibarının biteceğini söyler. Bu cümle, basının insan hayatını nasıl
kötü yönde etkileyebileceğini açıklar.
Katharina’nın
annesi ölür. Katharina hemşireden annesinin eşyalarını alırken doktor da aynı
kadrajdadır. Arkada Zeitung okuyan doktor,
Katharina işini bitirdiğinde gazetecinin bu tavrından yakınır ve yoğun bakıma
girdiyse onu dava edeceğini söyler. Doktor, annesinin ameliyatının başarılı
geçtiğini ve gazetecinin, annesini yorarak onun ölümüne neden olmuş
olabileceğini söyler.
Katharina:
”Bu insanlar katil. Hepsi. Masum
insanların onurunu çiğnemek tam onların işi, genellikle de canlarına kast
ederek. Yoksa kimse gazetelerini satın almazdı.”
Doktor:
“Sen Marksist misin?”
Bu
diyalogda Katharina’nın görüşü net şekilde verilir. Güçsüzün yanında olan ve
sadece para ile yaşamını sürdürmek için diğer insanların onurunu çiğneyenlerin,
özellikle gazetecilerin, karşısındadır. Onlar kelimelerin gücüyle, toplumun
belli bir kısmını gaddarca eleştiren ve özgür olduğunu iddia ettiği kadar
tarafsız olduğunu da iddia eden bir topluluğun parçalarıdır. Oysaki basit bir
hikâyenin halk tarafından çok okunması için kendi bedbaht hayal güçlerini de
işin içine katarlar. Onların amacı, matbaanın mürekkebi ile kurban seçtikleri
kişilere en derin lekeleri sürmektir. Film boyunca, Katharina ilk kez annesi
ölünce ağlar. Yarım açık duran bir kapının dışına çıkar ve kapana kısılmışlık
hissi verilen bir kadrajlama tekniği kullanılır. Katharina her şeyin sonuna
gelmiş gibidir. Evine giderken polis ve ambulansın, Ludwig’i sakladığı eve
doğru gittiğini fark eder. Ludwig’in tutuklandığını öğrenir. Bu sırada tabii ki
her yerde varlığını hissettiren Zeitung’un
muhabirleri de gelmiştir. Çoktan olay yerini fotoğraflamışlardır, giderler. Daha
sonra Katharina, Woltersheim ve Blorna ailesine hizmet ederken görülür. Trude
Blorna, binanın planını ve gizli çıkışları Katharina’ya anlatmış olduğunu
söyler. Yani Ludwig bu plan sayesinde polisler tarafından bulunamayarak binadan
kaçmıştır. Bu sırada Woltersheimin sevgilisi olan adam Zeitung’un herkese çamur attığını ama kendisine dokunmadığını
söyler. Ardından, belki de Nazi eskisi olduğum içindir der ve gülümser. Yani
taraflı bir gazeteciliğin var olduğu yeniden vurgulanır. Katharina, avukat olan
Blorna’ya Ludwig’in ne kadar yıl ceza alabileceğini sorar. Blorna ise, bu
kitlesel histeri yüzünden 8 ile 10 yıl arasında der. Kitlesel histeri, yani
farklı ideolojileri kabullenememiş toplumun gösterdiği hastalıklı tepkiler onun
ceza süresini uzatacak ve toplumu tatmin edecektir.
Katharina Zeitung’un
haberlerini yeniden okurken görülür. Anarşist aşığın son kurbanı adıyla
anılmıştır. Ağlıyordur. Yüzünü ve belden aşağısını kapatan beyaz bir örtüye
sarılmıştır. Beyaz renk masumluğu ifade ettiği için bu kullanımın gazeteyi
okurken uygulanması doğrudur. Katharina isminin anlamı, saftır. İsimlerden
bahsederken Tötges isminden bahsetmemek olmaz. Almanca ’da toten fiili öldürmek, yok etmek anlamına gelir. Tötges de bu
fiilden üretilmiş bir isimdir. Filmde de hayatları mahveden kişi odur ve
öldürülür. Ludwig isminin ise (Ludwig karakteri devrimci olduğu için) Ludwig
Andreas Feuerbach’a bir göndermede bulunulmuş olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca
ismin kökeninde savaş anlamı vardır. Toplum da onları savaşçı olarak gördüğü
için bu isim de karakterine uygundur. Soyadı ise Gott tanrı kökünü taşısa da Gotten; kazanılmış
demektir. “Kazanılmış savaş” anlamını taşıyan bir isim üretilmiştir. Filmin
gidişatına dönecek olursak, Katharina filmin başladığı festivalin olduğu kafeye
gider ve herkes onu aşağılar. Giderken de gazetelerin olduğu standı devirir.
Yüzünde sert ve kindar bir ifade vardır. Gazete, onun hayatındaki saf sevgi
duyduğu insanları ondan koparmıştır.
Katharina dağıttığı evinde, beyaz bir sandalyeye
oturmuş Tötges adlı gazeteciyi bekler. Tötges onun hikâyesini daha da
geliştirebileceğini söyler. Onunla birlikte olmak için ona yaklaşır. Bu sırada Katharina
onu öldürür. Gazete bir suçlu yaratmıştır. Ludwig götürülürken Katharina ile
karşılaşırlar ve sıkı sıkı sarılırlar. Memurlar onları ayırır.
Son
Söz kısmı:
Tötges’in cenazesi yapılmaktadır. Polisler ve basın
oradadır. Katharina’nın eski sevgilisi Alois bile oradadır. Anma konuşmasını
gazetenin sahibi Lüding yapar. Kurşunların yalnızca Tötges’i vurmadığını, genç
demokrasilerinin nadide değerlerinden birini yani basın özgürlüğünü de hedef
aldığını söyler. Konuşmayı, basın özgürlüğüne kurşun sıkmış olan terör ve
anarşinin olduğuna getirir. “Basın
Özgürlüğü her şeyin temelidir: Refahın, toplumsal ilerlemenin, demokrasinin,
çoğulculuğun, farklı görüşlerin...” Gazete sahibi konuşmasında bile ölen
kişiyi değil kendi görüşlerini yükseltme amacı gütmüştür. Filmin bitişi her
olayı özetler. “Filmde anlatılan bazı
gazetecilik uygulamaları BILD-Zeitung gazetelerinin uygulamalarını
çağrıştırırsa, bu ne kasıtlıdır ne tesadüftür. Ancak ve ancak önüne geçilemez
bir durumdur.” yazısı ekranda görünür. Filmin anlatmak istediği, hayal
ürünü kişi ve olayların aslında gerçek hayatla bağlantısının yüksek olduğudur.
Almanya 1970-1980 yılları arasında toplumu bu denli etkilemiş ve filmlerde bu
konunun işlenmesine sebebiyet vermiştir.