17 Şubat 2019 Pazar

Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru/Film Analizi


Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru

Soldaki, çete üyesi Ludwig Gotten.
 Film, gözlem yapan kameralı bir adamın, bulunduğu vapura başka bir vapurdan gelen adamı takip etmesiyle başlar. Takip ettiği kişiyi tüm gün izler. Aynı zamanda kamerası ile kayıt tutar. Takip ettiği adamın adı Ludwig Gotten’dir. Almanya’da 1970’lerdeki Baader-Meinhof çetesinin bir üyesi olduğunu düşündükleri kişinin peşine polisin adamı olan Arap görünümde biri takılır. Ludwig’in gittiği festival kutlamasında tanıştığı kızlar, Ludwig ve Arap adam ile arkadaşlık kurar. Onları “Rahibe” lakabını taktıkları kuzenleri Katharina Blum’un da bulunduğu bir partiye götürürler. Katharina ve Ludwig birbiri ile dans eder ve birbirlerinden hoşlanırlar. Bu durumu gören polisin adamı, onları aynı örgüte mensup sanır ve üzerinde bulunan mikrofon ile bunları teşkilata bildirir. Daha sonra Katharina Ludwig ile bir gece geçirir. Katharina’nın eve Ludwig ile birlikte girdiğine dair video kaydına sahip olan polisler, sabah Katharina’nın dairesine baskın düzenlerler. Katharina evde tek başınadır. Üzerinde sadece bornozu vardır. Polis Katharina’yı aşağılamak için argo bir sözcükle birlikte olup olmadıklarını sorar. Katharina’nın gülümseyerek: “Ben o sözcüğü kullanmazdım.” demesi polisi sinirlendirir. Kadının bu kadar açık sözlü olması bir erkeği kızdırmıştır. Polisler tüm gece evi gözetlediklerinden dolayı Ludwig’i, Katharina’nın sakladığına eminlerdir. Bir başka polisin Katharina’nın üzerinde sadece bornoz olduğu için onu aşağılayarak ve yarı çıplak şekilde kendisini sergilememesi gerektiğini söylemesi ise kadın giyimine belli kurallar koyan erkeğin ufak bir temsilini içerir. Oysa Katharina evindedir. Bu yüzden “Kendimi sergilemiyorum, evimdeyim.” der. Polis ile anlaşmazlık gösteren sert ve alaycı cümleler kurmak zorunda bırakılır. Polisler Katharina’nın kitaplığındaki bir polisiye romanın içinde not bulur. “Ben kötü, vicdansız, ateist bir adamım. Ama para saygındır, ona sahip olan da. Paranın ilahi gücü, insanoğlunun yabancılaşmış, yabancılaşan ve yabancılaştıran özünde bulunur. İnsanoğlunun yabancılaşmış mülkiyetidir.” yazan not polislerin hiç hoşuna gitmez. Bunu kaçan Ludwig’in yazdığını düşünürler ve notu yazanın mutlaka suçlu biri olması gerektiğini söylerler. Katharina şaşırır ve bu yazanların Karl Marx’ın sözleri olduğunu söyler. Burada Katharina’nın görüşünün Marksist olabileceğinin vurgulanmasını ilk defa görürüz. Daha sonra Katharina binasından dışarı çıkarılır. Bu sırada basın da oradadır. Katharina yüzünü gizlemek ister ama polisler zorla –saçından tutarak- yüzünü açık tutarlar ve ifşa ederler. Polis: “Basının görevini yerine getirmesine izin verilmelidir.” der. Yani devlet-medya arasındaki bağ kuvvetlidir ve devlet ideolojisine karşıt olduğu düşünülen herhangi birinin basın tarafından açık edilmesi desteklenir, hatta basına yardım edilir. Ayrıca elinde Katharina hakkında terörist olduğunu kanıtlayan bir belge olmamasına rağmen savcı, basın için şu cümleleri kurar: “İnsan yaşamına saygı göstermeyen, soğukkanlılıkla hareket eden birkaç teröristle uğraşıyoruz.” Aslında insan yaşamına saygı göstermeyenler onlardır. Yüzünü göstermek istemeyen bir kadını saçlarından tutarak kameralara göstermek son derece çizgiyi aştıkları hareketlerden biridir.

Katharina Blum, sorguya çekiliyor.

 İlk sorgusunun ardından yemek yemeyi de reddeden Katharina, kendi isteği ile hücreye götürülür. Bu sırada olayın peşine düşmüş bir gazeteci vardır. Tötges, bu olayı Katharina’nın geçmişini irdeleyerek aydınlatmaya çalışır. Ama olayı aydınlatmak yerine bir kadının hayatını karartır. Yalan yanlış haberler ve değiştirilmiş röportaj cümleleri ile saf ve temiz olan Katharina’yı halkın gözünde iğrenç bir vatan hainine dönüştürür. Konuştuğu her insan Katharina hakkında olumlu cümleler kurar. Tötges ise tüm bu olumlu sıfatları olumsuz olarak çevirir. Tek yapmak istediği sarsıcı bir olay yaratmak ve bu olayı büyüterek karakteri toplumun gözünde kötüleyerek geliştirmektir. Daha çok okunmak ve daha zengin olmak için yaptığı yalan haberlerden sadece biridir bu.  O sırada yanındaki foto muhabir ise onun ve görüştüğü kişilerin her anını belgelemektedir. Gazeteciliğin sınırlarını aştığı ve hayatlara müdahale ettiği görülmektedir. Bu belgelediklerini ise delil olabilmesi açısından polisle paylaşmaktadırlar. İlk olarak Katharina’nın annesini arar. Annesi, kocası savaşta ölen ve oğlu hapiste olan bir kadındır. Hastanede yatıyordur. Daha sonra Katharina’nın gittiği kiliseye, hizmetçilik yaptığı sırada onu tanıyan kişilere ve eski kocasına ulaşır. Katharina’nın ahlaklı biri olduğu görülse de haberlerde tam tersi yazar. Hatta görüşülen kişilerden eski kocası olan kişinin sözlerine ideolojik yerleştirmeler yapılır. Yandaş medyanın kendi çıkarlarına göre haberleri şekillendirebildiği vurgulanır. Bu nedenle daha sonra Katharina –tıpkı filmin uyarlandığı kitabın yazarı Heinrich Böll gibi- nefret içerikli postalar ve telefonlar alır. Gazeteciler topladıkları tüm bilgileri polis teşkilatına ulaştırırlar.

Gazeteci Tötges, Polise bilgi aktarıyor.
 Katharina’yı kırmızı kapıları olan beyaz bir odada bekletirler. Katharina bir kapıyı açtığında içeride kılık değiştiren insanlar görür. Gizli polisler hazırlık yapıyordur. Daha sonra Katharina ikinci kez sorguya alınır. İki yıldır ziyaretine gelen bir erkek olduğunu bulurlar. Daha doğrusu bunu Tötges’ten öğrenirler. Onu bu defa ahlak konusunda yargılamaya çalışırlar. Savcı, Blum’un evinde buldukları 8-10 bin mark değerindeki yüzüğü gösterip para sağlamak amacıyla erkeklerle ilişki kurduğunu ima eder. Katharina tüm bunlardan sonra sarsılır ve hücresine dönmek ister. Kapalı bir alanda yalnız kalmanın aşağılanmaktan daha iyi olabileceğini düşünmüştür.
1970’lerde Almanya’nın kadın haklarına bakışı açısından düşünüldüğünde; Katharina’nın sorgulandığı konular terör eylemleri merkezli olmaktan çok özel hayatla ilgili olmaya başlamıştır. Bu konuların değişimi, kadınlar üzerinde baskı kurmaya çalışan erkek egemen toplumu görebilmek açısından önemlidir. Yönetmenlerden birinin de Batı Berlin film oluşumunda yer alan Margarethe von Trotta olduğunu hatırlamakta fayda var. Bir kadın yönetmen bakış açısının filmde etkisini sürdürdüğü söylenebilir. Katharina’nın karakolda kalmasından ziyade evine gönderilmesi uygun görülür. Telefonları dinlenir ve takip edilir.
 Katharina eve gittiğinde ilk işi duş alarak tüm bu kötülüklerden arınmak olmuştur. Devletin ve medyanın elbirliği ile lekelemeye çalıştıkları yüzüne, uzun uzun su tutar.  Önce evini toplamaya çalışır. İşlerin düzeleceğine dair umutları vardır. İlerleyen sahnelerde ise haksızca hayatının her detayına inen polis onu çileden çıkarır. Şimdi düzenlemeye uğraştığı –polisin baskın ve arama sırasında mahvettiği- evini ileride kendi elleriyle dağıtacaktır. Polis ve medyanın istediklerinde bir hayatı ne kadar çökertebileceklerini ve bireyin umutlarını tükendirebileceklerini anlamaktayız.
Katharina bir gün kiliseye gider. Orada iki yıldır onu ziyaret eden kişi yani sevgilisi vardır. Sevgilisi Alois film boyunca Katharina ile olan ilişkisini gizlemeye çalışır. Alois’in kimliğini gizleme nedeni üniversite profesörü, parti sorumlusu ve evli olmasıdır. Adam başta duygusal bir konuşma yapar ama sonra anahtarları Katharina’dan ister. Başta neyin anahtarı olduğunu anlamadığımız bu anahtarlar yazlık sayılabilecek bir evin anahtarlarıdır. Katharina geçmişte sevgilisinin zorlamasıyla kabul ettiği anahtarları vermez ve gider.  Bu sırada olanları yüzlerini gazete ile kapatmış polisler izlemektedir. Bu, medyanın arkasına sığınarak ideolojilerini halka ileten polislerin veya devlet organlarının sembolüdür.
Tötges, Katharina'nın annesini sorguluyor.
 Bunlar olurken Tötges, Katharina’nın annesini yoğun bakımda olmasına rağmen içeri sızarak soru yağmuruna tutar. Kadın sadece: “Neden?” diye sorar. Tötges ısrar ettikçe kadının neden diye sorması, “Neden bu kadar gaddarca yalan söylüyorsunuz?” anlamındadır. Tötges yoğun bakıma girmesi yasak olduğu halde girmiştir. Kuralları çiğnemiştir ve gazetesindeki yazılarında bunun tam tersi olarak, kuralcı bir izlenim bırakmaya çalışmıştır. Katharina için yazdıklarından daha fazlası onun asıl kimliğini oluşturmaktadır. Ama o bir kurban seçip o kurbanın hakkında iftiralarda bulunarak kendi kimliğini gizlemektedir.
 Tötges, yine polise bilgi aktarır. Katharina’yı çok iyi tanıyan Else Woltersheim adındaki kadının evlilik dışı olması ve babasının 1932’de Sovyet Rusya’ya göç eden bir komünist olması onu gazeteci ve polisler tarafından güvenilmez kılmıştır. Daha sonra polis ile görüşen Woltersheim, Katharina’yı Zeitung[1] adlı gazetenin psikolojik olarak çok kötü etkilediğine vurgu yapınca polis, gazete ile ilişkileri olmadığını söyler. Oysaki gazete ile işbirliği içerisinde hareket eden bir yapıdadırlar. Ayrıca polislerden bir diğeri, basın özgürlüğünün hafife alınamayacağını söyler. Basın özgürlüğü adı altında kendi baskı aygıtı olarak kullandıkları medyayı özgürlük kelimesi ile savunmaya çalışırlar.  Fakat bu, özgürlükten ziyade onların halk ile bağlantı kurabildikleri bir kitle iletişim aracını kendi çıkarları doğrultusunda etki altına almalarıdır. Bu yüzden özgür basın imajı oluşturarak soruşturmalarını detaylandırmak ve karşıt ideolojilerini çürütmek doğrultusunda gazeteleri savunmak durumunda kalırlar. Ayrıca bir devletin kendinden bağımsız göstererek kullandığı yayın organları o devletin iskeletindeki en güçlü kemiklerden biridir. İskeletin yıkılmaması için o kemik asla kaybedilmek istenmez. Ayakta kalmak ve ideolojisini sürdürmek için çoğunluğun baskı altında olduğunu bilmeden hayatını devam ettirmesi gereklidir. Aslında zihinsel bir baskı altında olan halkın uyanmaması için devlet karşıt düşünceleri hapsetmek adına soğuk terler döker. Bazı devletlerin ileri giderek çoğu kitap ve filmi yasaklaması bundan dolayıdır. Bu yasakların ve daha fazlasının örneğini ise Kuzey Kore devletinin yaptırımlarında görürüz. Sadece liderin propagandasını yapan TV kanalları ve radyo istasyonları kullanılan ülkede farklı düşünülmesine yol açacak her türlü eylem yasaktır. Toplumun zihninin açıkça manipüle edildiği ortadadır. Oysa diğer ülkeler bunu saman altından su yürütmek deyimini örnek verebileceğim şekilde yapmaktalar.
Filme dönecek olursak, Else Woltersheim’in annesinin Doğu Almanya’da kendi isteği ile yaşaması alaycı bir tavırla basın özgürlüğünü dile getiren polis tarafından söylenir. Woltersheim ise kimsenin politik görüşünü açıklamak zorunda olmadığını söyler. Ayrıca: “Tam olarak neyi soruşturuyorsunuz!” der ve polislerin politik baskısını eleştirir.

 Katharina Woltersheim sorgudayken, Zeitung’u okur. Sinirlenmiştir ve canı sıkılmıştır. Sert göründüğü bir fotoğrafı büyük bir şekilde ön sayfaya basılmıştır. Nereye gideceğini bilemez ve tuvalete gider. Gazeteyi aynanın önüne koyar, kusar. Bu bir iç boşaltımı anıdır. Okuduğu yalan haberler artık hayatını etkilemeyi geçerek zihnini de etkilemeye başlamıştır. Kendisine karşı yapılan haksızlığa tahammül edemez hale gelmek üzeredir. Bu sırada filmin içerisinde ona hep şefkatle yaklaşmış olan kadın bir polis de oradadır. Katharina ona: “Devlet insanı bu paçavraya karşı koruyamıyor mu?” diye sorar. Yani halkının bir parçası olduğu devleti onu koruması gerekirken hiçbir şey yapmamıştır. Bu da Katharina’nın eskiden olduğu gibi düzgün bir insan olma amacını silip atmaya yetecektir. Gazete yüzünden: “Herkesçe bilinen, tek gecelik ilişki yaşayan ve terör örgütü üyesi ahlaksız bir kadın.” iftirası üzerine kara bir leke olarak sürülmüştür. Bulunduğu konuma dahi zorluklarla gelebilmiş orta sınıf biriyken şimdi aşağılanan ve hor görülen biri olmuştur. Kadın olması ise onun gururunu kırıcı olaylar yaşamasını sıklaştırır. Erkekler hiç durmadan ahlaksız notlar bırakır ve laf atarlar. Toplum, devlet, medya… Her şey ona karşıdır.
 Polis sadece şüphe duydukları bir kadın için; aylık gelir gider, yıllık benzin harcaması tutarı ve arabanın yılda kat ettiği km dâhil olmak üzere pek çok araştırma yapar. Tüm bu araştırmalar; devletin himayesindeki halkın, büyük bir kontrol mekanizmasının içerisinde olduğunu belirtmektedir. Katharina tek tek nerelere gittiğini, aylık gelirinin nereden geldiğini, kimlere ne kadar para gönderdiğini anlatmak zorundadır. Tüm detayları elde eden polis kadın olarak karşılarında duran bu vatandaşı küçümsemekten geri kalmaz. 70’lerin kadını hor gören davranışı sürdürülür. “Kılık kıyafetine para harcamıyor musun? Dün sabahki gibi (polis baskını sırasında) yarı çıplak gezmiyorsun her zaman.” diyen polis kadının üzerinde baskı kurmayı bedeni üzerinden sürdürür. Katharina’nın harcadığı km değeri ile arabayla yaptığını iddia ettiği km değerleri arasında bir uyuşmazlık çıkar. Polis, arabasıyla birileri ile (terör grupları) görüştüğünü düşünür. Katharina ise : “Bir sürü kadın tanıyorum, akşamları televizyonlarının başında tek başlarına sarhoş olan. Bu beni korkutuyor.” der. Ara sıra yalnızken dışarı çıktığını anlatır. Kısaca; kadınların kimse olmadan da dolaşabileceği ve bunun kendi tercihleri olabileceğini anlatır. Yani suç işleyebileceğini aklına getiren polise, kendisinin bir hayatı ve duyguları olduğunu hatırlatmak istemiştir.

 Katharina’ ya gelen postalardan birindeki notta: “Stalin’in başaramadığını, sen de başaramayacaksın.” yazıyordur. Bir diğerinde ise: “Komünist domuzu.” yazar. [2]  İşte bu yazanlardan sonra Katharina evini dağıtır. Burada artık hayata dair umutlarının bittiğini anlarız. Katharina bundan sonra Ludwig’i arar ve onunla konuşurken polis Ludwig’in yerini tespit eder. Sadece onu merak etmiştir ve örgüt dâhil hiçbir siyasi sözcük kullanmamışlardır. Katharina’nın gerçekten örgütle bir bağı yoktur. O sadece âşık olmuştur. Ama bu aşkın bedelini ağır ödemiştir. Gururu kırılmış, şahsiyeti ezilmiştir. Hem de bu, bir gazetenin iftiralarıyla yapılmıştır. Katharina, Ludwig’i eski sevgilisi Alois’in ıssız bir yerde duran yazlık gibi kullanılan evinde saklıyordur. Anahtarı istenen ev budur.
 Bu sırada Katharina’nın patronu olan Blorna ailesi tatilden döner. Evlerine gittikleri sırada gazeteciler onları takip etmiştir. Sınırları aşar derecede yaklaşıp fotoğraflarını çekerler ve giderler.  Dr. Hubert Blorna, Katharina’yı seviyordur. Ama yine de ona hiç dokunmamıştır ve karısı da bunu bilir. Katharina’nın eski sevgilisi Alois, Blorna’ların evine gelir. Hubert Blorna, Alois’in avukatıdır. Kimliğinin açık edilmesinden korkan Alois, Hubert’a Katharina ile Tötges’in görüşeceğini söyler ve onu durdurmasını ister. Ülkedeki konumunu değil aile içindeki konumunu düşündüğünü söyler ve: “Özgür bir ülkede yaşıyoruz!” der. “Özgürlük kelimesinin yanlış anlaşıldığı bir ülkede yaşıyoruz.” demesini tercih ederdim. Bu sözler sadece bencilce bir korkuyla söylenmiştir.  Alois, isminin bu çete ile yazılırsa itibarının biteceğini söyler. Bu cümle, basının insan hayatını nasıl kötü yönde etkileyebileceğini açıklar.
 Katharina’nın annesi ölür. Katharina hemşireden annesinin eşyalarını alırken doktor da aynı kadrajdadır. Arkada Zeitung okuyan doktor, Katharina işini bitirdiğinde gazetecinin bu tavrından yakınır ve yoğun bakıma girdiyse onu dava edeceğini söyler. Doktor, annesinin ameliyatının başarılı geçtiğini ve gazetecinin, annesini yorarak onun ölümüne neden olmuş olabileceğini söyler.
Katharina: ”Bu insanlar katil. Hepsi. Masum insanların onurunu çiğnemek tam onların işi, genellikle de canlarına kast ederek. Yoksa kimse gazetelerini satın almazdı.”
Doktor: “Sen Marksist misin?”
Bu diyalogda Katharina’nın görüşü net şekilde verilir. Güçsüzün yanında olan ve sadece para ile yaşamını sürdürmek için diğer insanların onurunu çiğneyenlerin, özellikle gazetecilerin, karşısındadır. Onlar kelimelerin gücüyle, toplumun belli bir kısmını gaddarca eleştiren ve özgür olduğunu iddia ettiği kadar tarafsız olduğunu da iddia eden bir topluluğun parçalarıdır. Oysaki basit bir hikâyenin halk tarafından çok okunması için kendi bedbaht hayal güçlerini de işin içine katarlar. Onların amacı, matbaanın mürekkebi ile kurban seçtikleri kişilere en derin lekeleri sürmektir. Film boyunca, Katharina ilk kez annesi ölünce ağlar. Yarım açık duran bir kapının dışına çıkar ve kapana kısılmışlık hissi verilen bir kadrajlama tekniği kullanılır. Katharina her şeyin sonuna gelmiş gibidir. Evine giderken polis ve ambulansın, Ludwig’i sakladığı eve doğru gittiğini fark eder. Ludwig’in tutuklandığını öğrenir. Bu sırada tabii ki her yerde varlığını hissettiren Zeitung’un muhabirleri de gelmiştir. Çoktan olay yerini fotoğraflamışlardır, giderler. Daha sonra Katharina, Woltersheim ve Blorna ailesine hizmet ederken görülür. Trude Blorna, binanın planını ve gizli çıkışları Katharina’ya anlatmış olduğunu söyler. Yani Ludwig bu plan sayesinde polisler tarafından bulunamayarak binadan kaçmıştır. Bu sırada Woltersheimin sevgilisi olan adam Zeitung’un herkese çamur attığını ama kendisine dokunmadığını söyler. Ardından, belki de Nazi eskisi olduğum içindir der ve gülümser. Yani taraflı bir gazeteciliğin var olduğu yeniden vurgulanır. Katharina, avukat olan Blorna’ya Ludwig’in ne kadar yıl ceza alabileceğini sorar. Blorna ise, bu kitlesel histeri yüzünden 8 ile 10 yıl arasında der. Kitlesel histeri, yani farklı ideolojileri kabullenememiş toplumun gösterdiği hastalıklı tepkiler onun ceza süresini uzatacak ve toplumu tatmin edecektir.
 Katharina Zeitung’un haberlerini yeniden okurken görülür. Anarşist aşığın son kurbanı adıyla anılmıştır. Ağlıyordur. Yüzünü ve belden aşağısını kapatan beyaz bir örtüye sarılmıştır. Beyaz renk masumluğu ifade ettiği için bu kullanımın gazeteyi okurken uygulanması doğrudur. Katharina isminin anlamı, saftır. İsimlerden bahsederken Tötges isminden bahsetmemek olmaz. Almanca ’da toten fiili öldürmek, yok etmek anlamına gelir. Tötges de bu fiilden üretilmiş bir isimdir. Filmde de hayatları mahveden kişi odur ve öldürülür. Ludwig isminin ise (Ludwig karakteri devrimci olduğu için)  Ludwig Andreas Feuerbach’a bir göndermede bulunulmuş olabileceğini düşünüyorum.[3] Ayrıca ismin kökeninde savaş anlamı vardır. Toplum da onları savaşçı olarak gördüğü için bu isim de karakterine uygundur. Soyadı ise Gott tanrı kökünü taşısa da Gotten; kazanılmış demektir. “Kazanılmış savaş” anlamını taşıyan bir isim üretilmiştir. Filmin gidişatına dönecek olursak, Katharina filmin başladığı festivalin olduğu kafeye gider ve herkes onu aşağılar. Giderken de gazetelerin olduğu standı devirir. Yüzünde sert ve kindar bir ifade vardır. Gazete, onun hayatındaki saf sevgi duyduğu insanları ondan koparmıştır.
Katharina dağıttığı evinde, beyaz bir sandalyeye oturmuş Tötges adlı gazeteciyi bekler. Tötges onun hikâyesini daha da geliştirebileceğini söyler. Onunla birlikte olmak için ona yaklaşır. Bu sırada Katharina onu öldürür. Gazete bir suçlu yaratmıştır. Ludwig götürülürken Katharina ile karşılaşırlar ve sıkı sıkı sarılırlar. Memurlar onları ayırır.


Son Söz kısmı:
 Tötges’in cenazesi yapılmaktadır. Polisler ve basın oradadır. Katharina’nın eski sevgilisi Alois bile oradadır. Anma konuşmasını gazetenin sahibi Lüding yapar. Kurşunların yalnızca Tötges’i vurmadığını, genç demokrasilerinin nadide değerlerinden birini yani basın özgürlüğünü de hedef aldığını söyler. Konuşmayı, basın özgürlüğüne kurşun sıkmış olan terör ve anarşinin olduğuna getirir. “Basın Özgürlüğü her şeyin temelidir: Refahın, toplumsal ilerlemenin, demokrasinin, çoğulculuğun, farklı görüşlerin...” Gazete sahibi konuşmasında bile ölen kişiyi değil kendi görüşlerini yükseltme amacı gütmüştür. Filmin bitişi her olayı özetler. “Filmde anlatılan bazı gazetecilik uygulamaları BILD-Zeitung gazetelerinin uygulamalarını çağrıştırırsa, bu ne kasıtlıdır ne tesadüftür. Ancak ve ancak önüne geçilemez bir durumdur.” yazısı ekranda görünür. Filmin anlatmak istediği, hayal ürünü kişi ve olayların aslında gerçek hayatla bağlantısının yüksek olduğudur. Almanya 1970-1980 yılları arasında toplumu bu denli etkilemiş ve filmlerde bu konunun işlenmesine sebebiyet vermiştir.



[1] Almanca ’da ‘Gazete’ anlamına gelmektedir. Bu isim kullanılarak genelleme yapılmak istenmiştir.
[2] “Domuz” kelimesini Baader-Meinhof örgütü, polisler için kullanmıştır. The Baader-Meinhof Complex (Bir Terör Filmi)’te de sıkça yer almaktadır.
[3] Ludwig Andreas Feuerbach, Alman filozof ve ahlakçı. Marx üzerindeki etkisi ve hümanist ilahiyat görüşleri ile ünlenmiştir.